DÜNYANIZI AYDINLATACAK FİKİRLER
Harun Yahya'nın Eserleri

ŞEYH NAZIM KIBRISİ İLE ADNAN OKTAR'IN 1987 YILINDA BİR SOHBETİ















ŞEYH NAZIM KIBRISİ HAZRETLERİNİN ADNAN OKTAR İLE 1987 YILINDA YAPTIKLARI BİR RÖPORTAJINDAN

Şeyh Nazım: Cenab-ı Hak, Efendim, size Yusuf aleyhisselamın makamını versin, salahiyetini de versin diyorum.
..Siz bu beyi tanıdınız mı?

Bayan: Evet,

Şeyh Nazım: Kimdir?

Bayan: Adnan hoca değil mi oradaki? Resminden tanıdım.

Adnan Oktar: Sağolun

Şeyh Nazım: Hem o rütbeyi hem salahiyeti versin diye ben dua ediyorum, Adnan bey kardeşimize de Cenab-ı Allah, namaz için Yusuf peygamberin tecellisini ona giydirmek üzere ona halvet emreylemiş ve onu ihmal ettiği kimi kafidir, şık giyerekten ona icazet vermiş, ümit ederiz ki ileriye doğru Adnan bey'in yapacağı mükemmel hizmetler vardır. Velayet sırrı ile, zahiri de başka da, Velayet sırrı ile yapacağı ve yapmakta olduğu hizmet de vardır. Tebrik ederiz. Kendisi sabırlılardan yazılmıştır. Sabırlıların bir ötesi, efendim, razılardan da yazılmış razılık da verildi ona, kendisine, efendim, ben kendime göre bir düşünüyorum, bakıyorum benim tahammül edebileceğim gibi değildi o, o maşaAllah gençti zamanında, o hizmeti tekmil etmiş, arada askerlik hizmeti gibi, velayet erbabına böyle iftiralar geliyor, size zarar vermemiştir o.

AdnanOktar: Allah razı olsun hocam, duanızla, himmetinizle inşaAllah

Şeyh Nazım: Estağfurullah, O da geçmiştir, şimdi sizin peygamber huzurunda, size bir rütbe giydirilmiştir, bu muharrem-ül şerifte hafzeten, zahir ve batında sizi tevhid edecek, hem manevi bir ruh, hem bir maneviyat giydirilmiş ve bir anlayış da, bir ilham da size açılmıştır, ki o ilham üzerine siz, kendinizi etraf ile meşgul etmeyin. Siz Kur’an-ı Kerim’i okuduğunuz vakıtta, teemmül ile okuyunuz. Üzerinde düşüneceğiniz her ayeti kerime,her okumanızda gusül abdesti ile okuyun. Bu size olan hitaptır.

Adnan Oktar: İnşaAllah hocam

Şeyh Nazım: Bir defa okuyun, lakin gusül abdesti ile okuyun. Ve tenha bir makamda okuyun ve ayak üzeri okuyun, Kur’an-ı Kerim’i yüksekte tutun.

Adnan Oktar: Allah razı olsun

Şeyh Nazım: Böyle ayakta durduğunuzda okuyabilecek yükseklikte tutacaksınız.

Adnan Oktar: İnşaAllah

Şeyh Nazım: Ve O’nun huzurunda Sultan huzurunda durur gibi duracaksınız. Gusülle geleceksiniz oraya, iki rekat namazı kıldıktan sonra ayakta, üç kelime-i şahadet, yüz estağfirullahtan sonra destur alıp, Kur’an-ı Kerim’i siz tilavet edeceksiniz. İsterseniz, efendim, bir çeyrek tilavet edin, isterseniz yarım saat, isterseniz sizin kalbinizdeki ilhama göre okuyacaksınız... ve ondan sonra kalbinize verilecek ilhamı göreceksiniz.. Çünkü size bu yapmış olduğunuz halvetin neticesinde size bir ikram olarak bir şerik bağlanmıştır kalbe, ilhamla bağlanmıştır. Ve siz beni buraya kapattılar, kapatanlara.beni muhakeme eylediler, muhakeme edenlere...beni suçladılar, suçlayanlara diyerekten kötü bir temenni olmayacak.

Adnan Oktar: İnşaAllah

Şeyh Nazım: Onlara muğber olmak ister insanın nefsi, reddedeceksiniz.

Adnan Oktar: İnşaAllah Hocam.

Şeyh Nazım: Ve siz bu minval üzerine, size mükellefiyet vardır şimdi, yanınıza kimse almadan,o hücrenizde yüksek sehpa gibi yerde Kur’an-ı Kerim’i, böyle sultan huzurunda duruyor gibi okuyacaksınız, isterseniz bir hizip, isterseniz iki, isterseniz üç, isterseniz tekmil bir cüz okuyun. Ondan sonra size bir varidat vardır, manevi varidat verilecektir size mükafat olarak. Ki o ilhamdır, o ilham geldiği vakıtta o ilhamı kaybetmeyeceksiniz, o kıratı bitirdikten sonra diz üstüne oturunuz mecliste, elinizde kalem kağıt, efendim, kalbinize doğacak olanı zapt edin, o inkişaf edecektir ve genişleyecektir, darlanmayacak, artacaktır, eksilmeyecektir, o surette siz Kur’an-ı Kerim hakkında yeni bir görüş, yeni bir anlayışla bilhassa o gençlere çok bir hizmet yapacaksınız. Velayet sırrı olduğu için size ben bunu söylemeye memurum bugünkü günde, efenim, sizin vilayetiniz vardı, yani evliyaullah’tan olduğunuz için, lakin şimdi o böyle tomurcuk gül olur, daha ne rengi belli, ne şekli belli, ne kokusu bellidir, o açıldığı vakıtında belli olur. Şimdi Adnan Bey’in halide o kapalıdır. 24 saat zarfında bir defa bir veliullah, bir defa bir veliullah, bir defa bir veliullah, üç evliyadan rızaat çıktı, onun kalbine nazar ettiler, O gerek mahpusta, gerek bu hastanede bulunduğu vakıtta. Öyle nazar etmese o bu halde çıkamazdı. O, efendim, zindanın sıkıntısı onu bozardı, bozmadı, bozulmaya bırakmadılar ve şimdiki imanı ve mertebesi bu halvethaneye girmezden önceki halinden çok fazla farklıdır.

















ADNAN OKTAR'IN DESTAN TV'DEKİ CANLI RÖPORTAJI

HÜLYA AVŞAR'IN 5 MART 2009 TARİHİNDEKİ RÖPORTAJINDA SORDUĞU SORULARIN BİR ÇOĞUNUN CEVABI BU RÖPORTAJDA MEVCUT (8 Mart 2008)







www.AdnanOktarkitaplari.com
www.AdnanOktar-books.com
www.AdnanOktaretkileri.com
www.AdnanOktareserleri.com
www.yazarAdnanOktar.com
www.Adnan-Oktar-kulliyati.com
www.AdnanOktarinvesileolduklari.com
www.AdnanOktarhayati.com
www.AdnanOktarsiteleri.com
www.AdnanOktarkulliyati.com

GERÇEK SEVGİ: ALLAH RIZASI İÇİN SEVMEK

Gazetelerde, dergilerde, televizyon kanallarında veya çevremizde sık sık birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini söyleyen insanların, tatillerde, eğlence yerlerinde çekilmiş resimlerini, iş arkadaşlarının, iş ortaklarının ise şirketleri önünde yine aynı şekilde verdikleri pozları görürüz. Bir süre sonra yine aynı kişilerin arkadaşlıklarının, dostluklarının, iş ortaklıklarının veya evliliklerinin bittiği ile ilgili haberler karşımıza çıkar. Daha çok kısa bir süre önce, birbirlerini sevdikleri, birbirlerine değer verdikleri, “bizim sevgimiz çok farklı” iddiası ile ortaya çıkan kişiler, büyük kavgalar ederek, birbirlerine karşı hem de toplumun önünde çok ağır sözler söyleyerek, iftiralar atarak, birbirlerini maddi kayıplar içinde bırakarak ayrılırlar.Bu kişiler gazetelerden, televizyon kanallarından birbirlerine ağır suçlamalarda bulunarak, sevgilerinin bittiğini söylerler. Birbirlerinin çirkin suçlamalarına yine aynı şekilde basit üsluplarla karşılık verirler.

Birbirlerinden çok yüklü maddi tazminatlar talep ederler.İnsanlar arasındaki bağlar ne olursa olsun; bu ister evlilik, ister iş ortaklığı, ister arkadaşlık olabilir, aralarındaki bağların kopuşu genel olarak bu veya buna benzer şekillerde olur. Adliyele koridorları birbirleriyle kavga eden, tartışan, nefretinden birbirinin yüzüne dahi bakamayan insanlarla dolup taşar.Kısa veya uzun, sonuçta bir süre öncesine kadar birbirlerini seviyor görüntüsü veren bu insanlar, birbirlerini aşağılayarak, nefret ederek ayrılırlar.Bu insanların büyük bir çoğunluğu, bu aşamada “sevgilerinin bittiğini” iddia ederler.Aslında yaşadıkları bu sistem içerisinde ‘sevgi’ olarak adlandırdıkları şey, ‘gerçek sevgi’ değildir. Bu sadece, geçici heveslere dayanan, sağlam bir dayanağı olmayan, karşılıklı menfaatler doğrultusunda gelişen ve korunan, manevi anlamda hiçbir derinliği olmayan, çoğunlukla maddi değerlere dayanan ve taraflardan birisinin çıkarının bitmesiyle son bulmaya mahkum olan bağlardır.Örneğin karşısındaki kişiyi çok sevdiğini söyleyen bir kişi, onun ciddi bir kaza geçirip tek kolunu kaybetmesiyle birlikte, ona olan sevgisini, ilgisini de kaybeder. Kişi belki bunu bir anda ortaya koymaktan, hem kendisine hem çevresine karşı utanabilir. Ancak kısa bir süre içinde, değişik bahaneler ortaya koyarak bu konuma gelen birisiyle tüm bağlantısını koparır. Zaten dünyevi bir bakış açısına sahip olan bir insan böyle bir durumda karşısındakinden kesin olarak soğuyacağı için, şartlar otomatik olarak gelişir ve o sevdiğini iddia ettiği kişiyle artık birarada bulunmak istemez.Aynı şekilde, yine bir başka kişi de, karşısındakini çok sevdiğini iddia ettiği yakını tüm malını ve imkanlarını kaybettiğinde ve bunun sonucunda, yaşam şartları tamamen değişip beklentilerini karşılayamaz hale geldiğinde, ona karşı duyduğu ilgi ve sevgiyi tamemen kaybeder. İman etmeyen insanların bir arada bulunabilmelerini sağlayan para, fiziki görünüm, kariyer, mevki, çocuk sahibi olma gibi ortak menfaatler vardır. Bu menfaatlerden biri veya birkaçına bir zarar geldiğinde, artık iddia edilen bu “sözde sevgi” bile bu insanları bir arada tutmaya yetmez. Toplumda yaşanan bu ve buna benzer örnekler çok sayıda arttırılabilir.Hayatlarını Kuran’a göre yaşamayan insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları da asla mümkün değildir. İmana dayalı gerçek sevginin yaşandığı durumlarda ise, yukarıda sayılan türden, hatta çok daha zor olaylar, ağır şartlar meydana gelse dahi sevgi asla bitmez, önemini kaybetmez.Çünkü gerçek sevgi; temeli Allah sevgisi ve rızası üzerine kurulan, imanla, takvayla, Allah’a olan yakınlıkla artan sevgidir. İman eden bir insan Allah’ı büyük bir coşkuyla, heyecanla sever. Allah aşkı, Allah’ı razı etme, Allah’ın sevdiği bir insan olma umudu kişiye çok büyük bir şevk ve heyecan verir. Allah sevgisi; ruhundaki coşkuyu, hareketliliği, huzuru, mutmainlik hissini hep canlı tutar. Allah’ın sonsuz sevgisi, aklı, merhameti, sanatı, yaratma gücü, kudreti, ihtişamı, Allah’a olan sevgisini daha da arttırır. Allah’a olan sevgisinden dolayı, mümin Allah’ın yarattıklarına karşı da büyük bir sevgi ve muhabbet duyar. Allah’ı çok sevdiği için, yine Allah’a sevgi duyan, imanlı insanlara karşı coşkun bir sevgi duyar. Allah’ın yarattığı bitkileri, hayvanları sever. Takvaya dayanan sevgide cahiliye ahlakında sık sık duyduğumuz “... sevgim bitti, sevgim azaldı, artık sevemiyorum... vs” gibi ifadelere yer yoktur.

Mümin, karşısındaki kişi imanlı ve takva olduğu sürece, daima, her şart ve durumda çok sever. Yaşlılık, sakatlanma, fiziksel bir eksiklik, makamı mevkiyi kaybetme, iflas etme, hastalık, hata yapma gibi durumlar asla sevgiyi olumsuz yönde etkilemez. Aksine bunlar oluştuğunda, karşısındakinin mümin olmasından ötürü Müslümanın sevgisi daha da derinlik ve anlam kazanarak artar. Allah için yaşanan sevgi çok yönlüdür, çok kapsamlıdır. Bu sevgide vefa, sadakat, merhamet, bağışlama vardır. Eksiklik kusur olsa bile, yine de güzel gözle bakma vardır. Allah için sevmede, sevginin bir süresi ya da sonu yoktur. Bu sevgi, dünyada ve sonsuz ahiret hayatında yaşanmak üzere kilitlenmiş bir sevgidir. Sonsuz Ahiret hayatına ayarlıdır. Ölüm anında Allah canını alırken de müminin yüzünde Allah’a karşı coşkun bir sevgi ve iman güzelliği vardır. Hiçbirşey, sonsuz güzelliklerin sahibi olan Rabbimiz'e duyulan sevgi ve iman coşkusu kadar insan ruhunda huzur ve mutmainlik oluşturamaz.Allah, gerçek sevginin yaşanmasının ancak imanla mümkün olduğunu Kuran’da bizlere şöyle bildirmektedir:


İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)


www.HarunYahya.org

www.HarunYahya.com

www.AdnanOktarhayati.com

www.AdnanOktareserleri.com

www.AdnanOktarkitaplari.com

www.Adnan-Oktar-kulliyati.com

www.yazarAdnanOktar.com

www.AdnanOktar-books.com

http://www.guncelyorumlar.com

Türk İslam Birliği "Doğu Türkistan Sorunu"nun Çözümüdür -

Bugün dünyanın bazı bölgelerinde Müslümanlar zor durumda yaşamaktadır. Örneğin Çin'in en batı noktasında yer alan Doğu Türkistan halkı özellikle son elli yıldır büyük baskı altında bulunmaktadır. Nüfusun çoğunluğunu Uygur Türkleri'nin oluşturduğu Doğu Türkistan'da, Çin'in hiçbir bölgesinde yaşanmayan boyutlarda zorluklarla dolu bir hayat sürülmektedir. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakamdır. İstila, tahakküm ve zorlamalar bölgeye sadece huzursuzluk, kargaşa, kin ve nefret getirmiştir. Bu tür yöntemlerle milletleri sömürme devri artık kapanmıştır. Dolayısıyla Çin, Doğu Türkistan halkının kendi kendini yönetmesine izin verse ve ekonomik bağımsızlık hakkı tanısa bundan son derece büyük çıkarı olacaktır. Kendi sınırları içinde rahatça üretim yapan, özgürce yaşayan, korku ve baskının etkisinden kurtulmuş bir Doğu Türkistan, Çin için yeni bir atılım merkezi olabilecektir. Bu hakların Doğu Türkistan halkına verilmesi ise büyük bir güç ve otorite sahibi olan Türk-İslam Birliği sayesinde mümkün olabilir. Böyle bir gücün garantörlüğü olursa Çin de ülkesinde yaşayan milyonlarca Müslüman ile ilişkilerini kuvvetlendirecektir. Kalben Türk-İslam Birliği’ne bağlı bir Doğu Türkistan’ın Çin’e karşı düşmanca bir tutum sergilemeyeceği, başkaldırmayacağı, Çin’in süper bir güç haline gelmesi için dostane katkıda bulunacağı konusunda Çin yönetimi ikna edilmeli ve güvenleri sağlanmalıdır. Dünyanın ihtiyacı olan şey barış, sevgi, yardımlaşma ve adalettir. Kurulacak olan Türk-İslam Birliği’nin yeryüzünde üstleneceği misyon işte budur. Bu birlik; düşmanlık yapmak, intikam almak veya bir tehdit unsuru olmak için değil, dünyada barışın tesisi için var olacaktır. Bu birlik, “herkes bize tabi olsun, geri kalanlar da köle gibi olsun” anlamında ezmeye ve tahakküme dayalı bir birlik değildir. Türk-İslam Birliği bir sevgi ve anlayış birliğidir. Bu bir birlik vesilesiyle her dinin mensubu dilediğince ibadetini yapabilecek, kendi dinince kutsal sayılan her yeri ziyaret edebilecek, malı, canı, namus ve şerefi Türk-İslam Birliği’nin güvencesinde olacaktır. Medeniyetler çatışması senaryolarının aksine bu birlik medeniyetleri birbirine yaklaştırabilecektir. Sonuçta birliğin getireceği ortamdan tüm dünya istifade edecektir. Bu birliğin temel esasları; sevgi, şefkat, merhamet, fedakarlık ve yardımseverliktir. Ayrıca insana saygı, sanatta, bilimde ve teknolojide en yüksek noktaya varmayı amaçlamaktır. Tek bir bütünün parçaları halinde birbirine kenetlenen ve dev bir coğrafyaya yayılmış yaklaşık 1 milyar nüfusu ifade eden Türk-İslam Birliği büyük bir ekonomik pazar niteliği taşıyacaktır. Bu durum ise, özellikle Çin için çok geniş çaplı bir ticaret olanağı demektir. Dolayısıyla Çin’e bunun da iyi anlatılması gerekmektedir. Türk-İslam coğrafyasında terörist faaliyetler kökünden kazınacak, teröre tevessül edenler karşılarında son derece caydırıcı bir Türk-İslam Birliği askeri paktının ordusunu bulacaklardır. Birliği oluşturan devletlerin üniter yapıları korunacaktır. Türk-İslam Birliği’nin temel ideolojilerinden biri ise laiklik olacaktır. Dolayısıyla Müslüman olan da olmayan da sağlam bir çatı altında güven içinde yaşayacaktır. Türk-İslam Birliği İsrail ve Filistin açısından da sorunların çözümü için büyük bir fırsat olacaktır. Bugün İsrail ve Filistin halkları her an can güvenliklerini korumak durumunda oldukları için duvar arkasında huzursuz bir şekilde yaşamaktadırlar. Türk-İslam Birliği olunca ne kilometrelerce duvar örmeye ne de başka bir tedbire gerek kalmayacaktır. Türk-İslam Birliği'nin kurulması tüm İslam ve Türk dünyası tarafından şevkle ve heyecanla beklenmektedir.

Milli Değerleri Koruma Vakfı

Türk Yaratılışçılık Hareketi




Türk Yaratılışçılık Hareketi - 01.09.2007 ABD/NCSE Reports



Ulusal Bilim Eğitim Merkezi'nin aylık yayını NCSE Reports dergisi, Eylül 2007 sayısında giriş yazısı olarak, Harun Yahya'nın Yaratılış Atlası kitabının etkisine yer verdi. Pensilvanya Üniversitesi'nden evrimci antropolog Pat Shipman’ın "Türk Yaratılışçılık Hareketi Amerikan Kolejlerini Turluyor" başlıklı yazısında, şöyle aktarıldı:
... "Darwinizmin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği" konulu konferans, profesyonel görünümlü bir sunumla birlikte veriliyordu... [Harun Yahya'nın] Kendisinin yüzlerce kitabı, makalesi, broşürü, videosu ve Power Point sunumları olduça beğeniliyor... Harun Yahya oldukça güçlü bir yaratılış görüşü benimsiyor... Harun Yahya, evrim teorisini eğitim sisteminden çıkarıp, yerine yaratılış doktrinini getirtmek için çok çalışıyor. 2006 yılında Yaratılış Atlası başlığı altındaki çok gösterişli, sayısız renkli fotoğraflarla dolu bir kitabın yüzlerce nüshası, bunu benimsetmeyi kolaylaştırma girişimiyle, tüm Türkiye’deki okullara dağıtıldı. Aynı kitabın Fransızca tercümesi de 2007 yılının başında tüm Fransa’daki eğitmenlere gönderildi.
2007 yılında Harun Yahya’nın temsilcileri, Müslüman öğrenci dernekleri ile bağlantı kurarak kolejlerde, üniversitelerde ve toplum merkezlerinde sunum yapmayı teklif etmekteler. Aynı grup tarafından sadece Pensilvanya’da yakın zaman önce yapılan, aynı veya yaklaşık aynı konuların bulunduğu konferansları takip etme imkanım oldu; Pittsburgh Üniversitesi'nde, Lehigh Universitesi'nde, Villanova Üniversitesi'nde ve Temple Üniversitesi'nde yapıldı. Yine benzer bir konferans 29 Ocak 2007’de Buffalo Üniversitesi'nde ve 1 Şubat 2007’de de Albany Üniversitesi'nde yapıldı.
Burada da maharetle süslenmiş ve çok iyi düzenlenmiş bir sunum bekliyordum ve bu konuda hayal kırıklığına uğramadım... İlk bölümde evrim teorisini kötülük ve sosyal adaletsizlik ile bağlıyordu, ikinci kısımda ise canlı organizmalarının proteinlerinin ve hücrelerinin indirgenemez komplekslikte olduğu ve “tesadüfen” ortaya çıkamayacaklarına dairdi ve üçüncü bölümde de evrimin olmadığını veya maksatlı olarak aldatıcı olduğunu desteklemek üzere fosil kayıtlarına başvuruluyordu...

http://www.Adnan-Oktar-kulliyati.com/

Sayın Adnan Oktar Hakkında Ne Dediler?

- Mustafa Sungur Ağabey -

Nur talebesi muhterem ağabeylerden olan ve Bediüzzaman Said Nursi'nin mutlak vekilim diyerek Risale-i Nurları emanet ettiği büyük dava adamı Mustafa Sungur Ağabey, 30 Ocak 2007 günü İstanbulda bir sohbetinde, İslam ahlakının Rusya dahil birçok ülkede hızla yayıldığını vurgulayarak, iman hizmetinde Adnan Oktar'ın eserlerinin büyük etkisi olduğunu ifade etmiş ve bu eserlerle ilgili şu övücü yorumu yapmıştır:

Daha önce biz biraz geri duruyorduk, risalelerden başka kitaplarla ilgilenmiyorduk. Fakat neşriyat (yayınlar) aleminde Harun Yahya (Adnan Oktar)nın eserlerinin elmas hükmünde olduğunu gördük maşaAllah.





A- Vakit Gazetesi, 25.01.2006

Adnan Hoca ve Talebeleriyle Nasıl Tanıştım?

Şuna kesinlikle inanırım ki, medyanın (inançlılar arasından) kötüledikleri mutlaka iyi insanlardır. Bu ölçüm beni hiç yanıltmadı ve bana çok dostlar kazandırdı. Adnan Oktar Hoca ve arkadaşları da işte onlardandır.

Hani şöyle bir söz vardır: Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim derler. Bu sözün şu biçimi bence daha doğrudur: Bana kim ve neye düşman olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!

İşte bu düşünceler içerisinde Adnan Hoca ve arkadaşları lehinde, ezbere iki yazı yazdım. Birinci yazım çıkar-çıkmaz Akdeniz bölgemizin fahri maneviyat komutanı, bizim Nasuh Boztepe aradı. Dua ve teşekkürler ederek bana Adnan Oktar Hocanın ta öğrencilik yıllarındaki halini anlattı.

Adnan Hoca ta gençliğinden beri, imanlı, mutekid ve Hak yolunda mücadeleci bir gençtir. (Medyayı kastederek) Sen bu yaygaracıların yazdıklarına bakma, Adnan Hoca ve arkadaşları doğru yolda olmasalardı, çağdaş geçinen bu züppeler onlara saldırırlar mıydı? Tam tersine, onları baş tacı etmezler miydi? Allah sana daima en doğru olanı yazdırıyor. Bu, seni dostlarının safından ayırmayacağımın işaretidir diyor ve hiç layık olmadığım halde bana iltifatlar yağdırıyordu.


B- Vakit Gazetesi, 23.05.2007

Müstesna Bir Efendi Adam

Sonradan Adnan Oktar Hoca Efendi ve talebeleriyle çok karşılaştık, çok görüştük. Onlarda Vatan, Millet, Din ve Devlet sevgisinden başka bir şey görmedik.

Hemen hepsi namaz kılıyorlardı. Bacılarımız dedikleri, kimi sanatçı, kimi aktris, kimi manken, kimi ilmi kariyere mensup kız kardeşlerimizin hepsi de namaz kılıyorlardı.

Özellikle gençlerde en küçük bir itikadi hataya rastlamadım. Kendilerinde ihlas, samimiyet, vefa, sadakat, fedakarlık ve insanlıktan başka bir şey görmedim. Hepsi de sonuna kadar samimi Atatürkçülerdi.




Adnan Hoca'dan bahsediyormuş. O dünyada eşi az bulunan, emsalsiz, kibar, efendi, inançlı, ihlaslı, bilgili ve hakikat dışı safsata bilgileri silip atmakta kararlı Adnan Oktar Hoca'dan.

Sayın Oktar şeyhlik iddiasında bulunmak şöyle dursun Kendisine Hoca denildiği zaman bile yüzü kızaran son derece edep sahibi bir mümindir.

İnanıyorum ki, ilerinin tarihçileri Sayın Adnan Oktar'ı Evrim teorisini İflas Ettiren Bilgin diye yazacaklar.


- Dr. Ebubekir Sifil -

Milli Gazete, 30.07.2005

Muhterem Harun Yahya (Adnan Oktar Hoca)'nın inisiyatifinde yürütülen çalışmalar gittikçe geniş bir yelpazeye dağılarak genişliyor.

Gerek basılı yayınlardaki görsellikle, gerekse CD'lerin görsel imkânlarıyla desteklenen anlatım tekniği bu yayınlara gerçekten ayrı bir karakter veriyor. Öte yandan basılı ve görsel yayınlarının belli başlı dünya dillerine çevrilmesi ve faaliyetlerinin internet siteleriyle yaygınlaştırılması, dile getirdikleri doğruların bütün dünyaya iletilmesi anlamına geldiğinden, gerçekten gıpta edilecek bir başarıyı işaret ediyor. Bir süre önce internette Pakistan'dan "klasik" tabir edilen bir eğitim kurumunun sitesinin "linkler" bölümünde mezkûr (sözü edilen) sitelerden birinin adına rastladığımda önce şaşırdığımı, sonra "helal olsun" dediğimi hatırlıyorum.


- Zeki Ceyhan -

A - Milli Gazete 04.09.2003

İyi ki Harun Yahya var!

Harun Yahya harıl harıl eserler vermeye devam ediyor. Bu eserlerinden biri İslam Birliğine Çağrı ismini taşıyor.
İçinde yaşadığımız olumsuz şartlarda Harun Yahya'nın bu gayretli çalışmaları bize adeta ilaç gibi geldi ve bir solukta bu önemli eserin büyük bir bölümünü okuduk.

... Harun Yahya ile ilgili bir üçünçü eser ise Harun Yahya'nın eserleri hakkında Dünyadan Yankılar
Bu çalışmaya baktığımız zaman kimileri farkında olmasa da dünyada bir Harun Yahya fırtınası estiğini görüyoruz.
Bazen bir sporcu ile adımızı duyurmaya çalıştığımız dünyada büyük bir Harun Yahya hayranlığının yaşanması doğrusu bizi çok mutlu etti.


B- Milli Gazete, 31.01.2004

Harun Yahya Uyarıyor

Harun Yahya hiç boş durmuyor, tabir caizse gece gündüz çalışıyor.

Ve insanımızı uyarıyor.

Hiç şüphesiz Harun Yahya'yı bizden iyi tanıyorsunuz. Eserlerinin çoğunu da muhakkak okumuşsunuzdur.

Bizim yapmak isteğimiz size Harun Yahya methiyesi yapmak değil. Zaten O'nun böyle bir methe ihtiyacı yok.

Bu gayretli çalışmalarından dolayı Harun Yahya'ya hem teşekkür ediyor, hem de başarılarının devamı için duacı oluyoruz.

Çoğu insanın ufacık dünya çıkarları için değişim türküleri söylemeye başladığı bir ortamda Harun Yahya'nın tavizsiz dimdik duruşu bize umut veriyor.

Geleceğe bakışımızı değiştiriyor.


- Suat Gün -

Önce Vatan Gazetesi, 20.06.2005

Bilim Araştırma Vakfı'nın Gelecek Bin Yıla Hitap Eden Çalışmaları

Sn. Adnan Oktar Bey'in 25 yıllık çalışmalarını ifade eden reklam ve tanıtım çalışmalarını bazı gazetelerde gördüm. Yaptıkları bazı CD'leri televizyonlardan izledim. Bazı kitapları ve çalışmaları yakinen inceledim. Gerçekten her türlü övgünün üstünde muazzam bir çalışma yapıldığını gördüm. Bu çalışmaların milletimizin ruhunda gerekli titreşimleri yaparak milletimizi uykudan uyandıracağı, yeniden insanlığa liderlik edecek yeni bir rol almak üzere ayağa kaldıracağı kesindir.


- Ayşe Su Ar -

Akit Gazetesi, 16.06.2001

Sayın Harun Yahya'nın tüm kitaplarının internet sitelerinden ücretsiz olarak okunma olanağının sunulması, Bilim Araştırma Vakfı üyelerinin bu konudaki hassasiyetlerini, samimiyetlerini ve kararlılığını bir kez daha kanıtlarken, aynı zamanda sadece Allah rızası ile çıktıkları bu yolda insanoğlunun aradığı barış ve huzuru yok eden engelleri ortadan kaldırmak için canları ve malları ile mücadele ettiklerini göstermektedir.


- Bülent Alan -

Milli Gazete, 05.10.2003

Harun Yahya ve Eserleri

Birkaç kitap ve cd ile bu hizmeti başlattıklarında doğrusu ben bile bu kadar kapsamlı bir hizmete dönüşeceğine ihtimal vermiyordum.

Belgeseller, tarihi olayların iç yüzü ve hepsinden önemlisi Masonların dünya hakimiyetini kurma gayretlerinin bütün ayrıntılarını kamuoyu onların eserlerinden keşfetti.

Adnan Hoca'yı tanımıyorum kendisiyle hiç görüşmedim de ama ortaya koydukları eserler her türlü takdiri hak eden kalite ve anlayıştadır. Bu şuur ve bilinç yarınki Türkiye'nin kurulmasında önemli bir mihenk taşıdır. Kendilerini tebrik ediyorum. Allah hizmetlerini daim kılsın. Yaptıkları her çalışma bir yerlerde yankı bulmakta, birçok gerçeği aydınlatmaktadır.


- Afet Ilgaz -

Milli Gazete, 13.06.2003

Harun Yahya'nın bütün kitaplarını evinizde bulundurmalı ve okumalısınız. Hayatı, çeşitli yönleriyle tanıtan ve sıkmayan bilimsel bir ciddiyeti olan bu kitapları seveceksiniz.


- Metin Hasırcı -

Vakit Gazetesi, 27.10.2004

İftar Bereketinde Dostluklar

Harun Yahya ve zerafet timsali değerli arkadaşlarının davet buyurdukları iftarda Harun Yahya Hoca'nın nezaket itikat dolu misalleri gönlümüzde makes buldu.


- Hüseyin Öztürk -

Vakit Gazetesi, 10.08.2003

A- Harun Yahya'dan Sevenlerine Selam

Harun Yahya, çilenin her rengini, her derdini yaşamış bir insan. Çileyi böylesine bertaraf edip, onu yaşanabilir hale getirmek ve hayattan zevk alabilmek ise hiç kolay değil.

Harun Yahya bu işi nasıl beceriyor kendisine imreniyorum. Onun çektiklerini, hakkında yazılan çizilenleri, konuşulanları, iftiraları normal bir insanın kaldırması mümkün değil.

Bırakın kaldırmasını, dayanmasını, hayatta kalması mümkün değil. Başkası olsa, hem kendisine hem dünyaya, hem insanlara küser ve bitkisel hayata girer.

Önceki gün Harun Yahya'yı ziyaret ettim, birlikte çay içtik. Sohbetimiz boyunca kendisinde gördüğüm cevvallik, geleceğe umutla bakması, çalışmayı nefes alıp vermekle yarıştırmak istemesi ve asla hiçbir konuda umudunu yitirmemesi bende derin izler bıraktı.

Harun Yahya ve çalışma arkadaşlarının hizmet anlayışında asla hiçbir şikayete yer yok. Hayata devam ettikleri gemilerini hep; barış, sevgi, hoşgörü ve iyilik limanlarına bağlamışlar. Yaratılanı hoşgör, Yaratandan ötürü felsefesi, sokaktaki hayat için doktrinleri olmuş.


B- Vakit Gazetesi, 28.07.2004

Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde Harun Yahya ile birlikte olduk, yine her zamanki gibi dinamikliği ve ruhunun gençliği üzerindeydi.

Günlük meseleler üzerinde sohbet ettik. İslam ülkelerinin mevcut durumlarından konuştuk, siyaset, sosyal hayat, kültür ve medeniyet üzerine fikir alışverişinde bulunduk.

Harun Yahya'nın en büyük özelliği, dinlemesini çok sevmesi, kim ne konuşursa konuşsun, herkesi sonuna kadar dinliyor söyleyeceği bir söz varsa, kısa ve öz düşüncesini ifade ediyor, yoksa Allah razı olsun deyip geçiyor.


- Abdurrahim Karakoç -

A- Vakit Gazetesi, 17.02.2004

İtham yok, iftira yok, afaki laf ebeliği yok. Ayetler, hadisler ile söylüyor Harun Yahya söyleyeceklerini.

Said Nursi Hazretleri, zihinlerdeki şüphe ve tereddütleri izale ederek (yok ederek), insanların hakiki imana dönüşleri için bir ömür feda etmişti. Çok insanı hatadan hakikate çevirmeyi başarmıştı. Bıraktığı eserler hizmete devam etmektedir. Allah (cc) ondan razı olsun.

Harun Yahya ve genç muhibleri ise insanlık alemini siyonizmin inkarcı bataklığına sürükleyen sözde ilim adamlarına alternatif tezler sunarak halkımızı aydınlatmaya çalışıyorlar.


B- Vakit Gazetesi, 08.03.2007

Allah (cc), Adnan Oktar (Harun Yahya) ve arkadaşlarından razı olsun..

Mücadeleleri Allah indinde kabul görecektir.. Eserlerinin 57 dile çevrildiğini söylersem, yaptıkları hizmet çok daha iyi anlaşılır..


- Nusret Çiçek -


Vakit Gazetesi

Bir harf öğretene köle olurken bin harf öğretene düşman mı olalım?

... Bu hizmet yarışına katılanlardan hangisini saysak ki?

Adnan Hoca da bunlardan bir tanesi

Yapmış olduğu ilmi çalışmalar tek kelime ile şaheser ama, kimileri bu ışık kümelerinden rahatsız olunca, geçmişte başına gelmeyenler kalmadı. Uyuşturucu kullanmak suçlamasından tutun da akıl hastalığına kadar bir dizi iftira, baskı, tehditler

Sanatkarın aynası eserleridir

Adnan, her şeyi ile bir hizmet adamı. Atasının maymun olduğunu söyleyen ateist bir bayana Yaratılış Atlasını verdiğimde önce kızdı, okuduğunda Darwinizm'i yeniden düşüneceğini söyleyince anladım ki bu tip ilmi çalışmaların manevi meyvesi Adnan Hoca gibilerin hesabına yazılıyor

Sesi soluğu şan ve şöhret namına çıkmayan daha nice halk ve Hak aşıkları

Başta Bediüzzaman olmak üzere onların tezgahlarında insanlık dokunmasaydı, şimdilerde bu ülkede kim bilir hangi atmosfer kuşağında kaybolup gidecektik. Ne var ki, İslam öğretisi bir harf öğretenin kölesi olmayı teşvik ederken, zamanımızda bin harf öğretenlere deli gömleği giydirilerek sürülüyor, dövülüyor, sövülüyor İşte burası üzücü ve hem de düşündürücü.


- Nahit Menteşe -

Eski Bakan ve Milletvekili

Bilim Araştırma Vakfı ve Milli Değerleri Koruma Vakfının ülke meseleleri ile ilgili birçok konferansına katıldım, bazılarında konuşma da yaptım. Bunlardan biri, Lefkoşaya ülkemizden uçak kaldırarak, ileri gelen aydınlarımızı, siyaset adamlarımızı, yazar, gazeteci, asker ve sivil toplum kuruluşu liderlerini Kıbrıs milli davasına destek vermek amacıyla bu vakıflarımızın götürdüğü konferanstır. KKTCnin sayın 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Beyefendinin de yaklaşık bir saatlik bir konuşma yaparak bizi kardeşçe kucakladığı bu konferansta ben de bir konuşma yapmış ve bu Kıbrıs konferanslarının Ankara ayağına da izleyici olarak katılmıştım.

Adı geçen vakıflarımız memleketimizin birer değeridir. Ülkemizin özellikle dış politika konularını ele alarak devletimizin yüksek menfaatleri doğrultusunda bunları işleyen bu vakıflarımızın, yetişen nesillerimize de birer örnek olduğunu düşünüyorum. Dinamik, fedakar, gönüllü gençlerden oluşan bu vakıfların çalışmaları devletimizin, ülkemizin ve insanımızın değerini yükselten, milli çıkarlarımızı gözeten çok olumlu gayretlerdir. Bir sivil toplum kuruluşu olarak devletimizin yürüttüğü politikalara destek veren, açılım yapan, aydınlatıcı ve yön verici çalışmalardır. Bu oluşumu kuran ve yürütenlerin çalışmaları takdire şayan hizmetlerdir.


- Prof. Dr. Salih Tuğ -

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim E. Üyesi

Harun Yahya imzasıyla telif edildiği görülen yazılı yayınların İslami kültür ve genelde çeşitli dini veya bilimsel konular hakkında bilgi edinmek isteyen her yaştaki insanlara faydalar sağlayacağı açıktır.


- Prof. Dr. Cemal Anadol -

Azerbaycanda üç üniversitede asli profesörüm akademisyenim Sizi geçen gün bir televizyon programında takip ettim. Size karşı bir takım insanların bütün kötü düşüncelerini mükemmel şekilde sildiniz attınız, sizi tebrik ederim. Yalnızca Türk insanı için değil, aynı zamanda tüm insanlık için gurur verici bir kişisiniz.


- Dr. Nazire Abbaslı -

Bu gün yalnızca Azerbaycanda değil tüm Rusyada ve Türk Cumhuriyetlerinin hepsinde Adnan Oktar'ı biliyorlar. Onu bir bilim adam olarak tanıyorlar. Bu da tabi gurur verici bir şeydir.


- Ahmet Yüter -

Gazeteci-Yazar, Sur Dergisi

İşte farklı bir hizmet anlayışıyla yola çıkan muhterem HARUN YAHYA beyefendi ve arkadaşlarının hizmet açılımlarında bilebildiğim, görebildiğim kadarıyla ben böylesine bir ışıklı, iştiyaklı gayret fedakarlıkları sarahatle müşahede edebilmekteyim.

Bu güzel insan ve arkadaşları Asr-ı Saadet ikliminin günümüzdeki ENTELEKTÜEL VECHESİ...

İnsanı ve inancını yaşatma adına zahmete talip olup, rahmete sahip olabilene ne mutlu!


- Rahim Er -

Gazeteci-Yazar, Türkiye Gazetesi

Hem Adnan Oktar Beyi ve hem de onun etrafında toplanmış gönüldaşlarını tebrik ediyoruz. Adnan Bey, yıllarca çile çekti, hapislere düştü vazgeçmedi, korkmadı, caymadı, yılmadı. Gönüldaşları ise her türlü iftiraya rağmen Fahri Başkanları'na karşı sevgi ve bağlılıklarında sağlam durdular. Birlik ve beraberliklerini devam ettirdiler.


- Sami Özey -

Gazeteci-Yazar, Vakit Gazetesi

ADNAN OKTAR... HEM DİNDAR, HEM CENTİLMEN...

Harun Yahya müstear ismiyle yazan Adnan 0ktar Hocayı tanımayanınız var mıdır bilmiyorum, ama ben yakinen tanırım hocayı. Eserlerini takip ederim ve de onlardan bilgilenirim. İnsanlarla olan diyaloğunda, sevecendir, samimidir Adnan 0ktar. Vakurdur ve ceddi 0smanlı gibi dik duruşludur.

Yazdığı eserlerle kimbilir kimlerin imanla şereflenmesine vesile oluyor, kimlerin doğruyu görmesine sebep oluyor Adnan 0ktar! Eserleri, Türkiyede olduğu gibi dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde de büyük ilgi görmekte.

Değerli dostlarım; özünde Allah (cc)ın rızasını kazanmak olan bu gayretin sonunda ise milyonlarca insan hidayeti buluyor.. Allahsızlığı, kitapsızlığı, yaşam biçimi yapmış bazı kişiler, iftira üstüne iftira attılar, başta Adnan 0ktar'a ve bu gençlere.

Allah (cc) yollarını açık etsin. Allah (cc) onlarla beraber olsun...

http://www.Adnan-Oktar-kulliyati.com

SN. ADNAN OKTAR'IN AL JAZEERA TELEVİZYONUNA VERDİĞİ RÖPORTAJ





Tüm röportajın deşifresi

El Cezire: Hocam ilk başta sizinle görüşmekten memnuniyet duyuyoruz. İlk başta bizim programımızın adı "Özel ziyaret". İlk soracağımız soru sizlere sizin seçtiğiniz isim Harun Yahya iki peygamberin ismi. Neden bu ismi seçtiniz?

ADNAN OKTAR: Öyle ani karar verdim. Biri Hz. Musa'nın yardımcısı, biri Hz. İsa'nın yardımcısı. Onların hatıralarına hürmeten kitaba nasıl bir müstear isim koyalım dedim. Kuran'ı açtığımda şöyle kısa bir düşünmenin arkasından o ismi vermiştim. O şekilde kaldı.

El Cezire: Acaba Harun Yahya diye bir isim seçmenizin nedeni yahudilikle İslam arasındaki ilişkinin bulunması mıdır yoksa başka sebep mi?

ADNAN OKTAR: Hayır hayır. Hz. Musa İslam peygamberidir. Harun da İslam peygamberidir. Hz. İsa da İslam peygamberidir. Yahya da İslam peygamberidir. Bunların hepsi Müslüman olan peygamberlerdir. Dolayısıyla yahudilikle bir alakası yok.

El Cezire: Hocam bu konulara bir daha döneceğiz daha sonra ama şimdilik benim bildiğim kadarıyle sizin ailenizden Kafkasya'dan gelme. Sizleri daha çok tanımak istiyoruz sizlerin ailesinden kendinizden biraz bahseder misiniz?

ADNAN OKTAR: Evet Kafkas kökenliyim. Kafkas seyyidiyim. Peygamber Efendimizin nesline dayanıyor neslim. Baba tarafından seyyidim. Anne tarafından da yine Kafkas kökenliyim. 1800'lerin sonlarına doğru Türkiye'ye gelmiş ailem. Ankara'da, ilk, orta ve lise eğitimimi Ankara'da yaptım. Kısa kısa mı açıklayayım yoksa detaylı mı açıklayayım, tercüme açısından?

El Cezire: Yok hocam ama cevaplarınız kısa olursa daha iyi olur, yalnız yani tercüme için kesmeyeceğiz, yani siz cevabınızı rahat rahat tamamlayın.

ADNAN OKTAR: 1979 yılında Güzel Sanatlar Akademisini 3. olarak kazandım. Resim bölümünü. İç mimari bölümünü. O zaman ailemle beraber İstanbul'a 1979 da göçtük, buraya geldik. Sonra Akademide bir süre okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne geçtim. Felsefe bölümünde de bir süre okuduktan sonra bu kitap çalışmalarına başladım. Onu alabilirmiyim? Teşekkür ederim. Kitap calışmalarına başladım. Kitap ve cdler, bu eserlere başladım. Bu zamana kadar da devam ettim.

El Cezire: Benim bildiğim kadarıyla, sizin aileniz Kafkas'taydı ve onlar seyyid idiler ama aynı zamanda mütevazı bir aileydi yani çok parası yoktu. Ama kendileri dindar idi. Mesela sizin babanız dindar mıydı acaba?

ADNAN OKTAR: Klasik anlamda dindardı. Yani 5 vakit namazını kılmıyordu ama Cuma namazlarını kılardı. Ama dine karşı derin bir saygısı vardı. Zaman zaman Kuran okurdu. Bizi camiye götürürdü küçükken, çocukken. Bizi alıştırmıştı camiye. Bunları almanız mümkün mü veyahut da şöyle tutalım, mesele yok. O anlamda dindardı.

El Cezire: Acaba sizin, size, sizi en çok etkileyecek dini bir kitap var mı acaba öyle birşey hatırlıyormusunuz? Bir kitap okuduğunuzu daha sonra çok etkilendiğiniz ve daha sonra dine yöneldiğiniz, öyle birşey var mı ?

ADNAN OKTAR: Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur isimli külliyatı var. Türkiye'de meşhurdur biliniyor. Bir kısım İslam ülkelerinde de biliniyor. İlk o eserlerden etkilendim. Ama İmam-ı Rabbani'yi severim. Onun kitaplarını okudum. İmam Gazali'yi okudum. İbni Abidin'i okudum. İbni Abidin'in eserlerinden okudum. Ama daha ziyade ilmihal kitaplarından okudum. Ömer Nasuhi Bilmen'in tam ilmihali vardır, Türkiye'de ünlüdür, bilinir. Temel eserler olarak onları okumuştum.

El Cezire: Aslında İmam Gazali'nin etkisi çok açık ve çok net sizin kitaplarınızda. Çünkü İmam Gazali şüpheden başlayarak yakine ulaşmış. Siz de öyle yapmışsınız.

ADNAN OKTAR: Evet evet.

El Cezire: Hocam sizi gören bir insan sizin yakışıklı kıyafetiniz, sizin çok zengin olduğunuzu anlar. Acaba siz İslam'ı bu şekilde mi sunmak istiyorsunuz? İslam'ın zengin resmini mi göndermek istiyorsunuz insanlara?

ADNAN OKTAR: Tabi. Hz. Süleyman'ın Kuran'da yaşantısı anlatılır, övülür. Sebe Melikesi onun sarayına geldiğinde iman etmiştir, sarayın ihtişamından etkilenmiştir. Müslümanların tebliğde ihtişamı gücü zenginliği kullanmalarının güzelliğine dair bir işarettir bu. Ayrıca Resullulah Sallallahü Aleyhi Vesselamın zamanında Hz. Dihye vardı, son derece yakışıklıydı. İstanbul'a onu elçi olarak göndermişti. Son derece şık ve güzel giyinmişti. Peygamberimiz de yabancı elçilere çıkacağı vakit son derece şık ve güzel giyinirdi. Bu İslam'ın ruhunda olan birşey.

El Cezire: Hocam sizler zengin misiniz? Çok mu zenginsiniz? Zenginseniz, zenginliğinizi nereden yaptınız, sizin servetinizi nereden yaptınız?

ADNAN OKTAR: Benim şahsi olarak, ben ticaretle uğraşıyorum. Kendimin ticari çalışmaları var. Ama arkadaş çevrem de çok zengindir. Yani tamamı aşağı yukarı iş adamıdır. Çok şükür, elhamdülillah, maşaAllah, çok iyi kazanıyorlar. Ama hepsi Allah yolunda kullanırlar, yani şahsi servet edinme şeklinde değil de kazandığını harcama, Allah yolunda kullanma tarzında oluyor. Bende de öyledir.

ADNAN OKTAR: Şahsım adına kayıtlı hiçbir mülk yok, Türkiye'de veyahut yurt dışında. Şahsım adına kaydedilmiş ev, araba, buna benzer hiçbir mülküm yok. Ama çok kazanıyorum. bu kazandığımı da olduğu gibi İslam için harcıyorum.

El Cezire: Yalnız belli ki siz de kullanıyorsunuz kazandığınız parayı. Sizin kıyafetinizden belli.

ADNAN OKTAR: Tabiki tabi. O anlamda tabi. Zaten kendim kullanmasam pek bir anlamı olmaz o İslamın etkili şekilde tanıtımında bir güçtür, bir araçtır tabi ki son derece faydalı. Müslüman her yönden güçlü olacak. Akıl yönünden, kültür yönünden, bilgi yönünden, maddi imkanlar yönünden, her yönden mükemmel ve üstün olması lazım ki tebliğde de bu başarılı olsun, faydalı olsun. Kuran buna işaret ediyor Resulullah'ın da elçilerinde bunu görüyoruz.

El Cezire: Hocam sizin yazdığınız kitaplara gidelim. Şimdi sizin bir kitabınız var "Evrim Aldatmacası". Orada şeyden bahsediyorsunuz, diyorsunuz ki ... Orada hocam ırkçılığın, faşizmin ve materyalizmin ve terörün oradan kaynaklandığını, bu teoriden kaynaklandığını bahsediyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet.

El Cezire: Şimdi hocam bunu daha çok açar mısınız? Terörle evrim teorisi arasındaki ilişkiyi daha çok açıklar mısınız bize?

ADNAN OKTAR: Darwin hayatın güçlülerle zayıfların mücadelesinden ibaret olduğunu söyler. Yani güçlüler daima zayıfları yok eder dolayısıyla güçlüler ortada kalır. Şeklinde bir inancı var, düşüncesi var. Bunu sosyal darwinizme yansıttıklarında güçlü olan askeri yönden, siyasi yönden, teknik yönden güçlü olanların zayıf olanlara müstezaflara daha üstün olacağı, onları yok edeceği ve hakim edeceği şeklinde bir düşünceye kaydırmıştır bu kişileri. Hitlerin de, Mussolini'nin de düşüncelerinde bu vardır.
Ama marksizmin de kökeninde yine tez-anti tez düşüncesi vardır. Yani bir tez ortaya atılır, buna karşılık bir anti tez atılır ve bunların bir mücadelesi olur ve burada da sürekli bir çelişki vardır ve sürekli bir mücadele vardır ve dolayısıyla da kan dökülür. Hayat sürekli bir mücadeleden ibarettir tarzında bir düşünce var. Dolayısıyla faşizmle komünizmin bu yönde birbiriyle aynı olan bir zemini var her ikisi de darwinizmden kaynaklanıyor.

El Cezire: Şimdi, bizim zamanımızda hem batı ülkeleri hem bazı Müslüman ülkeleri bile terörün İslamdan kaynaklandığını söylüyorlar. Ve acaba terör mü gelişti, o da mı gelişiyor? Sizce nasıl bir şey, nasıl bir ilişki var aralarında?

ADNAN OKTAR: İslamın yapısı sevgi, şevkat, merhamet, dostluk, korumacılık, zayıfı koruma bunun üzerine bina edilmiştir. Dolayısıyla teröre tamamen kapalıdır İslam dini. Bu çirkin iftirayı atanlar, akılsızca bir iddia içindeler buna da zaten hiçkimse inanmıyor.

El Cezire: Siz Bin Ladin'i savunuyor musunuz mesela?

ADNAN OKTAR: Bin Ladin'i tabii ki savunmam. Yani bir terör olayı şeklinde lanse edileceği için tabii ki kabul etmem. Çünkü kültürel hakimiyet, fikri hakimiyet bütün dünyayı kısa sürede İslamı kabul ettirecek hale getirebilir. Yani bunu silahla elde etmeye gerek yok. Bunu fikirle çok rahat elde edebiliriz. Bakın bizim yaptığımız mücadele bu, Darwinizmle ilgili felsefenin ortadan kaldırılmasının mücadelesi, arkasından İslamın gelişmesine sebep oluyor. Mesela bu Türkiye'de hemen kendisini gösterdi. Türkiye'de bugün Darwinizm'e inanmayanların sayısı %90'a çıkmıştır. Yani bu silahlı bir mücadeleyle elde edilecek birşey değildir bu. Fikri mücadeleyle elde edilecek birşeydir. Mesela Türkiye'de PKK terörü var. Buna karşı da yine aynı şekilde silahla netice alınamaz. Buna karşı da fikri mücadele yapılması gerekir. Fikri mücadeleyle çok rahat netice alınır. Dünyada güçlü bir fikri mücadele yapılsa, İslam 5-10 yıl içinde bütün dünyaya çok rahat hakim olabilir. Medeni insanlara, düşünceye açık olan insanlara, kültürle bilgiyle yaklaşmak imkanı varken silahla yaklaşmak son derece anlamsız olur, son derece gereksiz olur.

El Cezire: Hocam sizin elde ettiğiniz başarılardan bir örnek verebilir misiniz? Mesela bu Darwinizm'e karşı olsun veya diyelim ki, mesela bu PKK'ya karşı yaptığınız bir çalışma var mıdır ve etkisini gösteren bir örnek var mıdır acaba? Başarılarınızdan bir örnek verebilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Türkiye'de eskiden sol daima hakim olurdu. Biz Darwinizm'e karşı güçlü bir mücadele verdikten sonra sağ ezici şekilde hakim olmaya başladı Türkiye'de, bu net bir başarıdır. Bir başarı olarak bu bir. PKK'dan halk kitleler halinde kopmaya başladı. Biz faliyet yaptıktan sonra, PKK'nın gerçek yönünü, Marksist yönünü, Materyalist yönünü vurguladıktan sonra, Darwinizm'in geçersizliğini anlattıktan sonra, PKK siyasi yönde çok ciddi güç kaybına uğradı. Bunu da son zamanlarda açık açık gördük. Yani Türkiye'nin genel tablosuna bakarsanız bunu çok açık görürsünüz.

El Cezire: Siz Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı destekliyorsunuz, öyle anladım ben.

ADNAN OKTAR: Sadece Recep Tayyip Erdoğan'ı değil, sağı destekliyorum. Recep Tayyip Erdoğan'ı da destekliyorum, MHP'yi de destekliyorum, Saadet Partisini de destekliyorum. Türkiye'deki bütün sağ partileri destekliyorum. Yani Allah inancını savunan her partiyi desteklerim ben.

El Cezire: Hocam sizleri izleyicimiz daha cok iyi anlasın diye bir soru sormak istiyorum. Siz dinimizi nasıl yaşıyorsunuz? Acaba siz namaz kılıyor musunuz, oruç tutuyor musunuz, hacca gittiniz mi mesela? Nasıl yaşıyorsunuz İslamımızı?

ADNAN OKTAR: Ehl-i Sünnet inancındayım. Hanefi mezhebindeyim. 5 vakit namazımı kılarım. Arkadaşlarım da, çevremdeki arkadaşlarım namazlarını kılarlar. Orucumu tutarım. Arkadaşlarım da oruçlarını tutarlar. Ehl-i Sünnet'in gerektirdiği, bütün farz ibadetlerin tamamını yaparım, ama sünnetlerin hepsini yapamıyoruz. Fakat farz olan ibadetlerin tamamını yapıyorum.

El Cezire: Sizin sünnet olarak yapamadığınız ne var mesela acaba? Farz olmayan?

ADNAN OKTAR: Görüyorsunuz üstümde sünnete uygun birçok şey eksik.

El Cezire: Bunu bilerek mi yapıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Tabii ki.

El Cezire: Neden?

ADNAN OKTAR: Etrafımdaki insanlara uygun tavır göstermek, dini tebliğde en akılcı metoddur. Onlarla rahat bağlantı kurabileceğim bir görünüm en akılcı metoddur.

El Cezire: Hocam ben sizin kitaplarınızı okumaya çalıştım. Oradan bilgi aldım. Hz. İsa'nın ikinci dönüşüyle ilgili. Orada şeyden bahsediyorsunuz, Hz. İsa geri geldiği zaman bir daha İslam'ı uygulayacak. Acaba siz Hz. İsa'nın ikinci dönüşünü kesin olarak mı görüyorsunuz? Kesin mi olacak diye düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Tabii ki. Kesin.

El Cezire: Ondan sonra, acaba geldiği zaman İslam'ı mı uygulayacak? Yoksa nasıl olacak?

ADNAN OKTAR: Hz. İsa'nın gelişi hem sahih hadislerle, yani reddedilmeyecek şekilde sahih hadislerle ve çok fazla Kuran ayetiyle çok açık sabittir. ‘'O kıyamet için bir ilimdir'' diyor Allah ayette, bir alamettir diyor. Diğer ayetlerde de ‘'sana iman etmedik hiçbir fert kalmayacak'' diyor Allah yine ayette. ‘'Ölümünden önce sana iman etmedik Ehl-i Kitaptan hiçkimse kalmayacak'' diyor. Onun için bunun reddi mümkün değildir. İsa'nın gelişi kesin. Hz. Mehdi'nin zuhuru kesindir. Ahir zaman alametlerinin hemen hemen hepsi çıkmıştır. Mehdi'nin zuhurunu bekliyoruz. Ve Hz. İsa'nın da inişini bekliyoruz. Bunun alametleri, yüzlerce alameti de hepsi çıkmıştır. Reddedilecek gibi değiller. Eğer çıkmasaydı belki tereddüt edenler olabilirdi ama hepsi çıktığı için tereddüte mahal kalmayacak şekle gelmiştir.

El Cezire: Hocam Mehdi'nin gelişine döneceğiz biraz sonra ama şimdi Mesihten bahsedelim, Hz. İsa'dan bahsedelim. Acaba Hz. İsa geri geldiği zaman bir daha Hristiyan mı olacak yoksa Müslüman mı olacak? İslamı mı uygulayacak yoksa Hristiyanlığı mı uygulayacak?

ADNAN OKTAR: Hadislerde hafız olduğu belirtiliyor. Kuran'ı ezberden bilecek Hz. İsa. Tabii ki Müslüman olacak. Müslüman olarak gelecek. Geldiğinde haçı ve domuzu öldürür diyor. Yani haçı kırar, yani onların, Hristiyanların hali hazırda uyguladığı yanlış olan sistemi ortadan kaldıracak, İslamın helallerine ve haramlarına göre hareket edecek ve Hz. Mehdi'nin arkasında namaz kılacak. İslam onun zamanında bütün dünyaya hakim olacaktır.

El Cezire: Haçı kıracağını nereden okudunuz acaba?

ADNAN OKTAR: Sahih hadis kitaplarında var bu. Çok açık. Müslim de. Diğer hadis kitaplarının hepsinde var.

El Cezire: Hocam, Arapçayı anlıyor musunuz, okuyunca Arapçadan?

ADNAN OKTAR: Yok, Arapça bilmiyorum. Ama tabii bazı kelimeleri seçiyorum.

El Cezire: Hocam, bazıları bu şekilde tenkit ediyorlar sizleri, diyorlarki Arapça bilmiyorsunuz, o zaman nasıl analiz yapabiliyorsunuz İslamla ilgili, böyle bir tenkitte bulunuyorlar. Onlara nasıl cevap verebilirsiniz?

ADNAN OKTAR: Arapça bilen arkadaşlarımdan en az on kişi var, yani çok iyi Arapça bilen. Ayrıca Arapça bilen profesörlerden de istifade ediyoruz Türkiye'deki. Ayrıca gerçek Arap olan, yani milleti, dili gerçek Arap olan arkadaşlarımız var. Onlardan da istifade ediyorum. Yani Kuran'ı anlamak için, illa Arap olmak gerekmez. Arapça iyi bilen kişilerden istifade edilerek aynı netice elde edilebilir, hatta daha iyi netice elde edilebilir.

El Cezire: Araplardan daha iyi mi acaba anlamında?

ADNAN OKTAR: Yani şöyle, Arap herhangi bir kişi, o kadar Arapçanın lugat ilmine vakıf olmayabilir, Arapçanın inceliklerine vakıf olmayabilir. Ama uzman olan bir kişi çok daha iyi bilir, o anlamda.

El Cezire: Hocam siz hafız mısınız?

ADNAN OKTAR: Değilim.

El Cezire: Birkaç sure ezbere biliyor musunuz Kuran'dan mesela?

ADNAN OKTAR: Tabii, tabii...

El Cezire: Hocam örnek olarak hangi sure bize, bize verebilirsiniz?

ADNAN OKTAR: Birçok sure biliyorum. İhlas suresini okuyayım onu mu istiyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Kul hüvellâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad. (De ki: O Allah, birdir. Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.)

El Cezire: O zaman siz Arapça biliyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet.

El Cezire: Hocam, sizin kitaplarınızın hepsinde üç tane temel var, önemli temel var. bunlar zaman dışı, mekan dışı ve madde dışı. Veya zama ötesi, mekan ötesi, madde ötesi ve hatta bir yerde şeyden bahsediyorsunuz, eğer bir insan bir uçakta ise ve bir şehre bakıyorsa, bu şehirle kendisi arasındaki mesafe bir vehmi bir mesafedir. Hatta bir insan eline bir kitap alırsa, bu kitapla kendisi arasındaki mesafe de bir vehmi bir mesafedir. Bunu daha çok açabilir misiniz?

El Cezire: Bundan demek istediğiniz ne acaba, anlatmak istediğiniz ne?

ADNAN OKTAR: Bunu biyoloji kitaplarında, tıp kitaplarında bütün öğrenciler okuyor, herkes savunuyor, ben aynısını söylüyorum, fark eden birşey yok. Şimdi siz bana bakıyorsunuz, benden ışık ışınları geliyor, gözünüze geliyor, gözünüzde o görüntü ters dönüyor, irise geliyor, orda elektiriğe dönüşüyor ve beyninize gidiyor. Ve beyninizde de siz beni görüyorsunuz. Ben burdayım fakat siz benim görüntümle muhattap oluyorsunuz. Siz beni direkt göremiyorsunuz. Benim anlattığım da bu.

El Cezire: Ben şimdi sizlere bakıyorum, gözlük taktıktan sonra ve gerçekten çok meşhur bir sanatçı gibi görünüyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Teşekkür ederim.

El Cezire: Bu karşımızdaki ışık vahmi olabilir, o da vahmi olabilir.

ADNAN OKTAR: Pek tabii ki öyle. Yani o ışık geliyor benim gözüme geliyor. Gözümde ters dönüyor, yani görüntü ters dönüyor, irise geliyor, iristen beynime gidiyor. Beynimde ben onu idrak merkezinde idrak edip görüyorum, yani beynimin içinde görüyorum. Bu doğru, bunun aksini iddia eden hiç kimse olamaz zaten.

El Cezire: Ben bu soruyu sorma, sormamın sebebi budur. Siz diyorsunuzki Allah, Cenab-ı Allah-u Teala'nın dışında hiçbirşey yoktur, var olan ancak O vardır, diğerleri vehimden ibarettir.

ADNAN OKTAR: Madde var, dışarıda var, ama biz onun görüntüsüyle muhattap oluyoruz.

El Cezire: Ne demek?

ADNAN OKTAR: Yani bunun aksini zaten kimse savunmuyor, benim anlattığımı herkes savunuyor. Yani aslında siz de savunuyorsunuz da, yani karmaşık anlatıldığı için belki insanlar şaşırıyor olabilirler. Yani mesela bu bardak dışarıda var, ama ben bu bardakla görüşemem. Ben bunun görüntüsünü, beynime düşen görüntüsünü görürüm. Mesela ben sizi görüyorum ama beynimde sizin görüntünüzü görüyorum, siz dışarıda varsınız. Ama ben sizi direkt göremem beynimdeki görüntünüzü görebilirim. Bunun aksini zaten kimse savunamaz. Yani ben eğer varsa bunun aksini savunan, bana getirin.

El Cezire: Aslında Hocam bu teoriyi başka biri hiç anlatmadı bana şimdiye kadar. Kitaplarınızı çok okumaya çalıştım ama anlayamadım. Şimdi acaba sizin çok kitaplarınız var, acaba siz mi yazıyorsunuz bu kitapları.

ADNAN OKTAR: Kitapları yazma şeklimi anlatayım. Benim geniş bir ekibim var, arkadaş kadrom var. Bunların birçoğu çok iyi yabancı dil bilirler. Dünyada ki mevcut bütün bilgileri bana araştırırlar, kitaplardan olsun, internetten olsun. Hazır olarak bana rapor olarak getirirler, bilgi olarak getirirler. Ben onları yorumluyorum, hazır resimleri seçiyorum, kapak dizaynına kadar ben yapıyorum, sonra editöre gönderiyorum, sonra kitap haline getiriliyor.

El Cezire: Yanlız hocam sizin kitaplarınız üzerinde sadece sizin isminiz var. Acaba bunu bilerek mi yapıyorsunuz? Artık insanlar sizi tanıyorlar en çok.

ADNAN OKTAR: Kitabı hazırlayan ben olduğuma göre benim olması lazım tabiki. Çünkü kitabı yorumlayan ve hazırlayan yani ham bilgiyi toplayıp ondan kitap haline getiren ben olduğuma göre benim ismimin yazması lazım. Bu çok normal. Ama teknik kadro, yardımcı olan teknik kadronun isminin verilmesi gerekiyor mu? Verilebilir de yani o kadar önemli bir şey değil.

El Cezire: Hocam şimdiye kadar kaç kitap yazdınız..

ADNAN OKTAR: 250.

El Cezire: Hocam siz 250 kitap yazdınız. Biz şöyle düşünelim mesela diyelim ki 1 ay içinde 1 kitap yazıyorsunuz diyelim, ama oda çok zor. Çünkü sizin kitaplarınız çok büyük bilgiler içeriyor. Çok büyük bilgiler sunuyor. Ben inanıyorum sizlere ama insanları nasıl ikna edebiliriz sizin yazdığınıza 250 kitabı.

ADNAN OKTAR: Bu kitaplar, Yaratılış Atlası'na bakıldığı zaman zannediliyor ki baştan sona böyle telif edilmiş bir eser zannediyor. Öyle değil. Yüzde doksan beşi nakildir. Yani alıntı kitaplardır. Çok azdır, yüzde bir, iki, üçü bulur bazen kitaplarda yorum kısmı, hep alıntılardır..

El Cezire: Hocam bu kitap çok güzel bir kitap, çok ağır bir kitap, hatta ilmi bakımdan ağır bir kitap. Gerçekten ve çok kaliteli bir kitap. Kullanılan kağıt bakımından herşey çok kaliteli ve mutlaka çok masrafı var. Bu masrafları nereden karşılıyorsunuz acaba? Çünkü biliyoruz ki bu kitapları ücretsiz dağıtılıyor kitaplarınızın.

ADNAN OKTAR: Ben kitaplarımın basımından telif ücreti almıyorum. Şimdiye kadar 8 milyon kitabım satıldı. Yayın evi bu sekiz milyon kitabın telif ücretini kendi kullandı. Ayrıca kendi kar etti. O karların toplamından bunları elde etmesi, bunları meydana getirmesi, son derece kolay, normal yani.

El Cezire: Hocam kim kullandı?

ADNAN OKTAR: Yayınevi. Evet.

El Cezire: Sekiz yüz milyon kitap.

ADNAN OKTAR: Sekiz milyon.

El Cezire: Hocam en çok nerede satıldı bu kitaplar, hangi ülkelerde acaba?

ADNAN OKTAR: Yabancı ülkelerde çok geniş sayıda satılıyor, ama detaylı bilgi biraz verebilirim. Toplam 57 dile çevrildi. Yabancı dilde yaklaşık 2 milyon kitap basıldı ayrıca. Türkiyede sekiz milyon. 190'a yakın belgesel film dünyanın heryerine dağıtıldı ki on milyonun üstünde... Belgesel filmler 20 farklı ülkede 100 ayrı televizyon kanalında yayınlanıyor, bunlardan telif hakları da alınıyor. Yaklaşık 40 dilde 200'den fazla internet sitesi var. Buradan da satış yapılıyor. 40 ülkede kitapçılarda kitaplar satılıyor. Herhalde yeterli bu bilgi detaylı...

El Cezire: Hocam kitaplarınıza bakan bir insan şey alıyor, sizin masonluğa ve siyonizme karşı bir çalışmalarınız var. Gerçekten bunun sebebi ne acaba? Sizin yazdığınız kitapların bir kısmını okudu Sami bey. Bunun sebebi ne acaba? Neden bunlara karşı bir takım çalışmalar başlattınız?

ADNAN OKTAR: Masonluk darwinist bir düşüncedir, kökeninde ateisttir. Marksizme, faşizme nasıl karşıysam masonizme de aynı şekilde karşıyım.

El Cezire: Hocam bu masonlarla Darwin arasındaki ilişkiyi açacak daha fazla örnek gösterir misiniz?

ADNAN OKTAR: Kendi kitaplarında, dergilerinde zaten açık açık anlatıyorlar. Darwin'i övüyorlar. Darwinist olduklarını söylüyorlar. Bu teorinin dünyada yayılması gerektiğini söylüyorlar. Allah inancının olmadığını söylüyorlar. Yani Allah'ı insanların yarattığını söylüyorlar. Kendi kitapları zaten bu konuda kapalı değil zaten çok açık.

El Cezire: Hocam bu genel bir cevap, daha özel bir cevap verebilirmisiniz.

ADNAN OKTAR: Mimar Sinan dergileri var masonların, Şakül diye bir dergileri de var. Bunlarda açık açık yazıyorlar. Bu dergiler bende mevcut.

El Cezire: Siz bu bilgileri sadece dergilerden mi aldınız yoksa kendi kitaplarından mı okudunuz?

ADNAN OKTAR: Dergiler zaten o derneğin çıkardığı resmi yayın organları, ayrıca kitaplarında da var tabi, açık açık yazıyorlar. Ama dergi de onların resmi yayın organı zaten .

El Cezire: Siyonizm?

ADNAN OKTAR: Siyonizm de aynı şekilde. Eğer dünyaya hakim olmayı düşünen, diğer dinleri reddeden, tek bir dinin hakimiyetini iddia eden, diğer insanları kabul etmeyen bir ideoloji varsa ortada, tabiki ben buna karşı mücadele ederim.

ADNAN OKTAR: Ama böyle bir iddiası yoksa bir insanın, ona birşey demem. Ehl-i Kitaptır museviler. Yani kendi dinini yaşamak istiyorsa, kendi ülkesinde oturmak istiyorsa istediği gibi oturur istediği gibi yaşar. Ona saygı duyarım, ama "Bu bana yetmiyor, ben bütün dünyaya hakim olacağım ve bütün dinleri ortadan kaldıracağım, sadece ben kalacağım diyorsa" bunu kabul etmem tabii.

El Cezire: Hocam hepimiz biliyoruz siz daha önce tutuklandınız. Uyuşturucu kullanmakla itham oldunuz. Bundan sonra dahası da vardı. Küçük kızlara tecavüz etmekle itham ettiler sizi. Acaba bu ithamları reddedecek delilleriniz var mı acaba?

ADNAN OKTAR: Ben bu iddaların hepsinden zaten beraat ettim. Ama bu iddialar hala devam ediyor. Mesela kokain olayında ben göz altına alındım. Emniyette bana kebap ısmarladılar. Bende ikram olarak yedim. O yemeğin içerisine karıştırılmış kokain. O benim vucuduma geçti. Bu şekilde bir iddia ile ortaya çıktılar. Sonra hakim bu şeyden şüphelendi. Bunların durumundan şüphelendi. Bana normalde tutuklama verilmesi gerekirken beni tutuklamadı ve beni serbest bıraktı. Olayı araştırdı. Olayın araştırılması sonucunda bunun benim yiyeceğime karıştırılarak verildiği adli tıpta tespit edildi. Ve bundan beraat ettim..

El Cezire: Hocam siz şöyle diyorsunuz. Öyle yaptılar, böyle yaptılar falan. Kim acaba bunlar? Bunları yapan kim, kimi gösteriyorsunuz acaba?

ADNAN OKTAR: Ben ilk Yahudilik ve Masonluk kitabını yaptığımda beni akıl hastanesine göndermişlerdi. İlk teşekkür anlamında yaptığım kitaba karşılık, akıl hastanesine gönderdiler. Dokuz ay cinayet işlemiş akıl hastaları içerisinde tuttular. Sonra akıl hastası değildir diye rapor verip bıraktılar dokuz ay sonra..

El Cezire: Hocam sorumu bir daha tekrar ediyorum.

ADNAN OKTAR: Tabi ki, o zamanki masonluk, masonlar.

El Cezire: Hocam kim acaba? Bu masonlar devletin içinde mi var yoksa dışardan mı geldiler? Kusura bakmayın ben bu konuya çok ehemmiyet veriyorum. Kim acaba?

ADNAN OKTAR: Masonluk binlerce üyesi olan, devletin bütün yüksek kademelerine sızmış, gizli bir örgüttür. İnançlarını Tevrat'tan alırlar. Tevrat'a dayalıdır. Hali hazırda da...

El Cezire: Hocam devam edelim.

ADNAN OKTAR: Evet masonluk dünya çapınca bir teşkilat. İngiltere'de Fransa'da asıl gücü buralardadır. Amerika'da da çok büyük bir yapılanmadır. Ama Rusya'da, dünyanın her yerinde şubeleri vardır. Hindistan'da genelde devletin kilit noktalarına hakim olurlar. Yani mahkemelere de hakim olabiliyorlar. Bazen emniyetede hakim olurlar. Yani devletin her türlü kesimine hakim olabilirler. İçine sızabilirler. Bir eylem yapmak istediklerinde de bu üyelerini kullanarak bu tip eylemlerini yaptırabiliyorlar.

El Cezire: Yalnız hocam siz nasıl bildiniz ki? Bunlar mı yaptılar bu işi? Masonlar mı yaptılar? Türkiyedeki masonlar mı yaptılar?

ADNAN OKTAR: Masonlar bana haber göndermişlerdi. "Eğer Masonluk kitabını basmazsan, yani bir dahaki baskısına devam etmezsen, seni akıl hastanesinden çıkarttıracağız. Üzerindeki baskıyı kaldıracağız. Ve sana destek vereceğiz" diye açık açık locadan yüksek dereceden görevli bir mason kanalıyla avukatıma haber gelmişti.

ADNAN OKTAR: Bana saldıran Türkiye'deki gazeteler, genellikle patronları, yöneticileri masonlardan oluşuyor. Ve köşe yazarları da masonlardan oluşuyor. Benim aleyhimde yazı yazanları araştırdığımızda mason cemiyetine üye olduklarını görüyoruz. Ve basının en çok üzerine gittiği kim dense müslüman yazarlardan o benim.

El Cezire: Sizi rahatsız eden birşey var mı? Bizim için çok iyi diyor.

ADNAN OKTAR: Yok çok güzel.

ADNAN OKTAR: Mesela ben sadece masonların baskısı sonucu akıl hastanesine gönderilmedim. Defalarca göz altına alındım ben. Sayısını hatırlayamayacağım derecede çok göz altına alındım. Bir çok kere hakkımda dava açıldı. Bütün davalardan şimdiye kadar beraat ettim. Şu an hakkımda açılan hemen hemen bütün davalardan beraat ettim. Hakkımda çete iddiası da ortaya atıldı. Ondan da beraat ettim. Ama buna rağmen ardı arkası kesilmeyecek şekilde iftiralar devam ediyor. Allah yolunda mücadele eden her insana bu yapılır. Eğer ben Allah yolunda mücadele etmesem böyle bir baskı olmaz. Ama Allah yolunda mücadele eden her insan, Peygamberimize de aynı şekilde baskı yapılmıştı. Peygamberimize de aynı şekilde deli denmişti. Bana da deli dendi. Peygamberimize de her türlü uygunsuz iddia ve iftira atılmıştı. Bana da atılıyor. Allah yolunda olan sahabilere, din büyüklerine de aynı şekilde bu iftira atılmıştı. Bana da atılıyor. Bu son derece normaldir. Yani bu iyi bir çizgide gittiğimizi gösterir.

El Cezire: Türk devleti acaba mason mudur?

ADNAN OKTAR: Devletin içine sızıyorlar. Devletin kurumlarına sızıyorlar. Türk devleti tabiki mason değil. Ama Türk devletinin kurumlarına sızarak bunu yapıyorlar. Yani masonlar zaten bunu kendi dergilerinde de benim aleyhimde yazılar yazıyorlar yani bunu saklamıyorlar. Bana karşı olduklarını, mücadele verdiklerini, kendi dergilerinde açık açık ifade ediyorlar.

El Cezire: Hocam size göre masonlar çok mu var Türkiye'de. Mason sayısı çok mu?

ADNAN OKTAR: Evet kayıtlı beş bin mason vardı en son olarak. Ama bunlar hep profesör, müdür, devletin kilit noktalarında bu tarz insanlardan oluşuyor.

ADNAN OKTAR: Bunlar devlet içerisinde şu an komünist kökenli derin devlet adı altında bir yapılanmaya gittiler. Asıl bunla şu an etki güçlerini kullanabiliyorlar. Komünist derin devlet olarak biz bunu belirliyoruz. Böyle bir yapılanmaya, görünmeyen devlet içine gizlenmiş komünist bir yapılanma var.

El Cezire: Hocam size şöyle bir soru soralım: Siz İsrail devletinden nefret ediyor musunuz? Siz, siyonizme karşı çalışmalarınız vardı. Yoksa siyonistlerden mi nefret ediyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Ben Ehl-i kitaba karşı tabiki şefkat duyarım. Yani hristiyanlara da musevilere de şefkat duyarım. Ehl-i Kitabı peygamberimiz zamanında da müslümanlar koruyup kollamışlardır. Ehl-i Kitaba İslamda bir düşmanlık yok. Onların hakları savunulur, ülkesinde rahat rahat yaşarlar. İbadetlerini rahat rahat yaparlar. Ama saldırgan bir tutum gösterirlerse savunur müslümanlar kendisini. Ama normal ibadetinde kendi halinde olan bir Ehl-i Kitaba karşı kin ve nefret olmaz.

El Cezire: İsrail'den nefret ediyor musunuz?

ADNAN OKTAR: İsrail'den nefret etmem diye birşey olamaz. Yani Ehl-i Kitap olduktan sonra, Allah'ın o şekilde yarattığı bir kavimdir onlar. Yani musevilerin var olduğunu Allah Kuran'da belirtiyor. Böyle bir kavim var ve bunların İsrailde yaşamaları son derece normal, yaşayabilirler. Fakat saldırgan bir tutum izlerlerse müslümanların kendilerini savunmaları gerekir. Onun dışında nefret diye bir konu olmaz.

ADNAN OKTAR: Yani Kuran'ın söylemediği Peygamberimizin yapmadığı bir şeyi biz yapamayız. Kuran'da varsa Peygamberimiz böyle bir şey söylüyorsa yaparız ama Kuran böyle bir şey söylemediğine göre, Kuran Ehl-i Kitabın haklarını onlara verdiğine göre, biz de aynı şekilde onlara davranmak mecburiyetindeyiz.

El Cezire: Hocam daha şöyle somut olarak konuşalım mesela Ariel Şaron'u düşündüğünüz zaman nasıl düşünüyorsunuz? Acaba o Ehl-i Kitaptan olduğu için kendisine karşı nefret duyulmaması gerektiğini mi düşünüyorsunuz? Yoksa İsrail devletinin izlediği siyasetten dolayı acaba kendisinden nefret mi ediyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Eğer zulmeden birisi varsa, cinayet işleyen birisi varsa bu günahkardır. Ve buna karşı buğz edilir tabiki. Yaptığını takdir edecek hali olamaz müslümanın. Ona buğz edilir. Ama birkaç kişinin yahut belirli bir zümrenin zulmünden dolayı, bütün bir kavmi nefretle değerlendirmek olmaz. Peygamberimizin yapmadığını biz yapamayız.

ADNAN OKTAR: Bu konuda Resullullah'ın hayatını örnek almamız lazım. O nasıl davranıyorsa Ehl-i Kitaba, bizim de aynı şekilde davranmamız lazım. Kendi kendimize yeni bir kanun çıkaramayız.

El Cezire: Bundan anlıyorum ki siz İsrail siyasetini destekliyorsunuz.

ADNAN OKTAR: İsrail siyasetini desteklemem için bir sebep yok. İsrail kendi halinde orada durursa, oturursa müslümanlara bir zarar vermezse bu güzel. Bunda birşey yok. Ehl-i Kitap tabiki yaşayacak orada. Yani bir insan ülkesinde ya da bulunduğu yerde yaşıyorsa, kimseye zararı yoksa bu normaldir. Ama saldırgan bir tutum izliyorsa, kim izliyorsa, buna karşı tavır konur.

ADNAN OKTAR: Peygamberimiz Necaşinin yanına gitti. O hristiyandı, o da Ehl-i Kitaptı. Oraya hicret etmiştir peygamberimiz, yani onlardan nefret etmiyordu. Yani barışcıl bir tavır göstertiyorsa Ehl-i Kitaba karşı şefkatle yaklaşılması Resullulah (sav)'in sünnetidir, biz sünnete göre hareket ederiz bu konuda.

ADNAN OKTAR: Ama zulme karşı bütün müslümanlar birleşip karşı koyarlar. Bu da Kuran'ın ayetidir.

El Cezire: Ben size bu soruları soruyorum ve biliyorum ki siz zulme karşı kitaplarınızla direniş yapıyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet doğru.

El Cezire: Başka bir şekilde değil ama şöyle bir soru sormak istiyorum. Ahmedi Necat'ı sorayım mesela veyahut Lübnan'daki Hizbullah'ı sorayım veya Hamas'ı sorayım. Onların yaptıkları eylemleri destekliyor musunuz, kabul ediyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Bu eylemleri yakından takip etmiyorum. Yani yapılan şeyleri yakından takip etmiyorum. Ama müslümanlar kendilerine bir zulüm yapıldığında kendilerini savunmaları gayet normaldir. Yani birisi bana saldırırsa ben kendimi savunurum. Ama durduk yerde ben birine saldırırsam o olmaz.

El Cezire: Hocam sizin kitaplarınızdan veya verdiğiniz bazı demeçlerden anlaşılıyorki siz Mehdi'ye inanıyorsunuz. Acaba bu Mehdi'ye gerçekten mi inanıyorsunuz? Ne zaman geleceği belli mi acaba tarih olarak? Ne zaman geleceği belli mi?

ADNAN OKTAR: Said Nursi Hazretlerinin izahlarına göre ve hadislerin açıklamalarına göre ve çıkan alametlere göre Mehdi'nin çıkmış olması gerekiyor. Mesela Mehdi zamanında Afganistan'ın işgal edileceği var. Oldu. Irak'ın işgal edileceği var, bu da oldu. Kabe'ye baskın yapılacağı var, bu da oldu. Fırat'ın suyunun kesileceği söyleniyor. Baraj da kesildi. Ramazan ayının, onun çıkacağı yılın başında, ramazan ayında, ay ve güneş tutulmalarının olacağı on beşer gün arayla söyleniyor, bunlar oldu. Buna yakın yüzün üstünde alamet oluştu. Burdan Mehdi'nin çıkmış olduğuna dair bir kanaat oluştu bende.

El Cezire: Mehdi siz olabilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Benim Mehdi olmamdan eskiden beri yani o şekilde bir iddiada bulunduğuma dair, birçok malumat oluyordu eskiden beri. Bunun sebebi, ben bu konuda bir kitap yazdım. Bu kitapta bütün hadisleri koydum. Hadislerde dediler, Mehdi aynı, sen kendini tarif etmişsin. Dolayısıyla Mehdilik iddiasındasın. İşte anlı geniştir diyor, senin anlın geniş. Kaşı kavislidir, senin de kaşın kavisli. Burnu küçüktür, geniş vücudludur diyor Mehdi. Seyiddir diyor, orta boyludur diyor. İşte yanağında ben vardır diyor, sırtında ben vardır diyor. Bunlar sende olduğuna göre sen Mehdisin herhalde bunu iddia ediyorsun diyor. Ama her kitap yazan eğer Mehdilik iddiasında bulunursa, Türkiye'de en az elli altmış tane Mehdilik ile ilgili kitap var. Hepsini aynı şekilde bu şahıslar yazdığına göre, bunların da aynı şekilde iddia edilmesi gerekiyor ki, nitekim onlara da aynı şekilde iddia ediyorlar. O zaman sen Mehdisin diyorlar. Mesela Mustafa Kaplan var, yazar. Ona da diyorlar sen bu konuda kitap yazdığına göre herhalde Mehdilik iddiası var sende. Sen Mehdisin herhalde diyorlar. Onun için bunlar geçerli olmaz. Çünkü Mehdilikte zaten iddia yoktur. İddia edemez bir kişi. Ben Mehdiyim diyemez. Mehdilik ancak bir başarıdır. Yani kişi çıkar, başarılı olur. Başarısından dolayı biz ona ancak heralde bu Mehdidir diyebiliriz. Zaten Mehdi çıksa bile biz ona bu kesin Mehdi diyemeyiz. Ancak şüphe ederiz. Herhalde Mehdi'dir diyeceğiz. Mehdi zaten kendisi Mehdiyim demez. Diyemez. Haramdır bu. Dinden çıkar bunu söylerse.

El Cezire: Mehdi olmanın şartlarından biri evli olmaması mı acaba?

ADNAN OKTAR: Onla ilgili bir rivayet hatırlamıyorum.

El Cezire: Siz kendiniz neden evlenmediniz hocam? Bana dediler ki çünkü herhalde çok meşgul olduğunuz için veya Mehdiyi beklediğiniz için evlenmediniz.

ADNAN OKTAR: Benim Üstadım Said Nursi Hazretleri evlenmedi. Ve benim yolumda mücadele eden yani has talebelerimde evlenmesin diyor. Ben kendimi, Said Nursi Hazretlerinin iyi talebelerinden görüyorum. O tavsiyeye uygun olarak evlenmiyorum. Tabi mücadelemde bol vakit olması için, zamanımı bol ayırabilmem için. Çünkü sabahtan akşama kadar genellikle tebliğ ile, kitap yazmakla, sürekli mücadele ile uğraşıyorum. Yani böyle çoluk çocukla uğraşacak, aile ile uğraşacak bir vaktim olacak gibi görünmüyor.

El Cezire: Hocam bizim izleyicilerimizin büyük çoğunluğu evli ve evlenmek istiyor. Siz acaba evlenmeyi fikir olarak mı reddediyorsunuz? Prensip olarak mı reddediyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Hayır hayır. Mücadelemden. Bu tebliğ mücadelemde vaktim olmadığı için. Yani İslam hakim olmuş olsa, yani İslam ahlakı dünyaya hakim olmuş olsa, bu zulüm bu müslümanlara yapılan işkence, baskı ortadan kalkmış olsa, hemen evlenirim.

El Cezire: İslam evlenmeyi teşvik ediyor.

ADNAN OKTAR: Ama ahir zamanda da evlenmemenin efdaliyetine dair hadisler var.

El Cezire: Örnek olarak

ADNAN OKTAR: Ahirzamanda içinizde iyi olanınız, evli olmayanınızdır mealinde bir hadis var. Ulema bilir.

El Cezire: Bu hadisi nerede okudunuz?

ADNAN OKTAR: Şimdi kaynağını ezberden bilmiyorum, ama size ulaştırabilirim.

ADNAN OKTAR: Ama Said Nursi Hazretlerinin eserlerinde buna rastlayabilirsiniz. Eğer Risale-i Nur Külliyatını, internette o kelimeyi yazarak tararsanız bulabilirsiniz.

El Cezire: Bu yüzden hem ben de evli değilim. O zaman biz hakikiyiz ikimiz.

El Cezire: Siz kendinizi Said Nursi Hazretlerinin öğrencisi olarak mı sayıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Evet

El Cezire: Çok mu etkilendiniz kendisinden?

ADNAN OKTAR: Evet. Yani bu asrın en has, en yiğit, en samimi müslümanı olarak görüyorum. Yani hicri 1300 yılının en halis, en seçkin, en yaman en samimi müslüman olarak görüyorum.

El Cezire: Hocam sizin çok meşhur bir kitabınız var. Çok önemli bir kitabınız var. Evrim Aldatmacası. Bu kitap çok önemli bir kitap. Bunun asıl temel fikrini özetle anlatabilir misiniz bize?

ADNAN OKTAR: Özetle yer altını kazdığımızda, milyonlarca, yaşamış hayvanlara dair fosiller çıkıyor. Bu fosillere baktığımızda, bunların hiçbir şekilde bir değişikliğe uğramadığını görüyoruz. Aynısıyla milyonlarca senedir 80 milyon, 100 milyon seneden beri hiçbir değişikliğe uğramadığını görüyoruz. Evrimcilerin iddia ettiği gibi herhangi bir ara fosile de rastlıyamıyoruz. Hatta ben dün de söyledim. Ara fosil bana bir tane getirsinler, beş trilyon vereceğim dedim. Ara fosil yok. Ara fosil olmayıp da bütün canlıların milyonlarca senelerden beri hiçbir değişikliğe uğramamış olması zaten Darwinizm'i bitirmek için yeterlidir. Bunun üstüne delile gerek yoktur. Kitapta da bu açıklanıyor.

El Cezire: O kadar paranız var mı, beş trilyon?

ADNAN OKTAR: Toplarız.

El Cezire: Acaba bazı Arap ülkelerinden veya organizasyonlarından destek alıyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Hayır, hayır. Benim çevrem, arkadaşlarım gerçekten Türkiye'nin en ileri gelen zenginleridir. Etkili iş adamlarıdır. Çok iyi de kazanıyorlar maşaAllah ama çok iyi de harcıyorlar. Ben de öyle arkadaşlarım da öyle.

El Cezire: Size ne diye bu bağışları veriyorlar? Sizi İslam tebliğcisi olarak mı görüyorlar? Yoksa siz Sufi olduğunuz için mi, yoksa Hazreti Said Nursi'yi desteklediğiniz için mi para veriyorlar? Neden acaba?

ADNAN OKTAR: Bana para veren yok. Mesela bir faaliyet yapılacağı vakit, başarılı bir şey yapılacağı vakit, arkadaşlarım giderler bin tane kitap alır, alır, dağıtır. Bir başka arkadaşım, on bin tane kitap alır dağıtır. Allah rızası için dağıtırlar. Yani kimseye para verme olayı yoktur. Yani şu şahsın şu kadar paraya ihtiyacı var şeklinde bir olay olmaz.

El Cezire: Din için mi veriyorlar parayı?

ADNAN OKTAR: Tabi ki Allah rızası için. Yani kitap zaten verilen kitaplar İslami kitaplar. Dağıtılan kitaplar İslamı kitaplar. Dolayısıyla buna kitabı alıp, satın alıp dağıtıyor. Para verme diye bir şey, olay yok.

El Cezire: Hocam bu kitapta önemli bir şey okudum. Bundan sormak istiyorum. Siz bu madde arkasındaki sırdan bahsediyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet.

El Cezire: Bu madde ötesinde bir sır var diyorsunuz. Bu sırrı anlarsak, bulursak hem ölümü anlayacağız, hem cenneti, cehennemi, ahireti anlayacağız. Ve bu sorulara da cevap bulabiliriz. Cenabı Allah nerede? Kabirde yaşayacağımız hayatın süresi kaç olacağını da anlayacağız. Ondan sonra Allah-u Teala'dan önce ne vardı diyebileceğiz. Ondan sonra Allah'ı yaratan kim? Bu soruların hepsine cevap bulabiliriz bu sırrı öğrenirsek. Bu sır nedir acaba?

ADNAN OKTAR: Evet. Mesela ben buradan İstanbul'un manzarasına bakıyorum. İstanbul'un manzarasına baktığım vakit, İstanbul'un manzarasını beynimin içinde bana Allah gösteriyor. Yani dışarıda bir İstanbul var. Ama ben onla muhattab olamam. Ancak onun görüntüsünü ben, Allah'ın yarattığı görüntüyü görebilirim. Mesela bir işadamı fabrikasına gidiyor. Tesislerinin önüne geliyor. Tesislerinin önüne geldiğinde, o fabrikasına baktığı vakit, fabrikanın görüntüsünü görüyor. Allah onun beyninde fabrikanın görüntüsünü gösteriyor. Fabrikanın kendisini göremez o. Burdan yola çıkılarak anlatılan bir izah.

El Cezire: Siz kitaplarınızda Allah-u Teala'dan çok bahsediyorsunuz. Ölümden de çok bahsediyorsunuz. Sizin için hatta Allah'tan önce ne vardı? Cenab-ı Allah nerede, bu sorulardan da bahsediyorsunuz. Genelde şüpheleri uyandırmak isteyenlerin sordukları soruları cevaplamaya çalışıyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet.

El Cezire: Acaba bu benim sormak istediğim şimdi Allah-u Teala ne demek sizin için? Hayat ne demek? Ölüm ne demek? Hangi anlamlara geliyor?

ADNAN OKTAR: Evet. Allah sonsuz akıldır, sonsuz güçtür. Sonsuz olan herşeydir Allah. İnsanlar kul olarak yaratılırlar. Kul olarak yaratıldığında kaderi belirli olarak yaratılır. Yani başlangıcı vardır insanın. Fakat sonu yoktur. sonu cennete veya cehenneme gider. Ama burada bir son yoktur. Mesela biz şu an sizle konuşuyoruz. Bu 2007 yılında oluyor, ama daha siz annenizden doğmadan burda bu konuşmayı yapmıştınız. Ben de daha annemden doğmadan burda bu konuşmayı yapmıştım. Kelimeler belliydi. Mesela kaç bardak su içeceğim, buradaki çiçeklerin sayısı, demin rüzgar kağıt mendili yere düşürdü, çeşitli yerlere saçıldı o. O da kaderde yerleri belliydi. Bütün bu detaylar bellidir. Ve hiçbir şekilde bu değişmez. Biz kul olduğumuz için kadere tabi oluruz. Allah'ın yarattıklarını görürüz.

El Cezire: Şimdi olay daha zor oldu.

ADNAN OKTAR: Hayır, daha güzelleşti. Biz Allah'ın kontrolündeyiz. Hiç bu konuda, zahmet çekmememiz için Allah kaderi yaratmış. Çok büyük bir nimet. Mesela sizin her soracağınız soru kaderde belli. Benim her vereceğim cevap kaderde belli. Harflerine kadar belirli. Onun için zor olan hiçbir şey yok. Kameraların gideceği yerler belli. Buradan geçecek gemiler belli. İnsanın yapacağı, zorlanacağı hiçbir yok. Sadece Allah'a teslim olacak, kadere teslim olacak. Allah'ın göstertiği güzel görüntüleri seyredecek ve ona şükredecek, hamdedecek. Onun büyüklüğünü söyleyecek. Allah'ı tesbih edecek. SübhanAllah diyecek. Bu. Yani farzları yerine getirecek.